25 Eylül 2010 Cumartesi

#links

Tekerleğin de remini isterüüük:)

19 Eylül 2010 Pazar

güven

- Herkesin senin için bu kadar özel olmasına izin verme üzülürsün, dedi ağabey.


- Hepsi özel, dedi kız, hiç birini silkeleyemem.

- Daha yüzeysel yaşamalısın, dedi ağabey, ya bu kadar çok olmamalılar ya da bu kadar özel.

- Çoklar ve özeller, dedi kız, yaşamımdaki insanların özel olmadıklarını bilmek beni üzer.

- Acı çekersin, dedi ağabey, herkes özel olmayı beceremez, bırak özel olmayı hak etsinler.

- Acı çekiyorum , dedi kız.

- Biliyorum, dedi ağabey.

Güçlü kollarıyla sımsıkı sardı küçük kızı.Herkesten kaçtı kız, kollarına sığındı, göğsüne tırmandı ağabeyinin, yüreğine saklandı.Ve yazarken yaşadıklarını kendine, adını “ güven” koydu.

Elbruz/2004

ayrılık ayracı

“Ayrılık gidiş tarzındadır, yoldaki gerçekte değil.”
                                                        Mevlana


Daha ne kadar ayrılacağız biz?

Bütün sorularımı cevapsız bırak, bir tek bunu söyle…

Çünkü bütün sorularımı kendim yanıtlayabilirim aslında. Bütün yanlışlarıma, yanlışlarına, eksik ve fazlalara,doğanın bütün deprem ve fırtınalarına,iklimlere, yer çekimine, savaşlara, ihanetlere, lavlara, evrime, devrime, bilime, siyasete, felsefeye, aşka

isyana, ölüme, sözcüklere, resimlere, renklere,göz yaşına, gülücüğe,

nefrete kılıflar uydurabilirim kendi başıma.


Kaç kez? Sen onu söyle bana…


Rakamlardan anlamam ben. On üzeri milyonlarca sayıyla çarpışırım

- çarpıştım da-

Yine de bir yürek kaç kez-kaça

bölünür sığmaz aklıma…


Daha kaç kez ayrılacağız biz?

Hangi ayrılığın bedeli, yol arkadaşı, son durağıdır yerimiz?


Yürek taşıyorum ben de

Yani; kalbimin de nazını çekmem lazım…

Doğumla ölüm arasında, çatlakları var hayatın. Aklım, duymasın…

Çocukluklar sızar o çatlaklardan, gençlikler sızar… Adalardan fırlatılmış okyanuslara, içinde “yardım!” yazan şişeler sızar. Sen sızarsın gün gelir, yarının sızar. Bir şarkının kahramanıdır Dona

-inektir-belki sırtında kara lekeleri olan ve göğsünün çatlaklarından otlaklara süt sızan ve özgürlüğüyle, tutsak Yahudi’yi kıskandıran. Dona Dona Dona diyen şarkı sızar… Eski Yunan’da kimseleri beğenmeyen güzeller güzeli bir oğlan Nergis. Suya düşen suretini görmeye kalkar. Ardından itiverirler karşılıksız
sevmekten yorulan kızlar. Nergis’in suda cansız bedeninden tek göz bir çiçek açar.

Kör birer kuyudur hayatın çatlakları, Nergis’i suya veren kızlar da sızar..

Adem’in ikiz oğullarıdır Habil’ le Kabil ve de insan neslinin ilk ölen- öldüreni. Aşk’ın bedelidir, ilk kardeş cinayeti…Ve o cinayetin sızdığı çatlaktır, aşkın da, kıskançlığın da, kardeşliğin ve ihanetin de peşi sıra gittiği… Nerden bilecek insanoğlu taşı taşa çarpmayı? Bir yiğit Nart’tır Seteney’in oğlu Sosrukoa.Ateşi tanrılardan çalıp, getirmiştir insanoğluna.Ateşin sızdığı çatlaktan, su da sızar, toprak da. Yurtsuz kalır yeryüzünde adsız Nartlar, Nartlarla sızar gider adlar da… dedim ya, saç teli kalınlığında çatlakları var hayatın, kimisi uzanır beşikten mezara… Hoca Nasreddin’in un serdiği iplerle, lal bilmez diller asılır, Newton’un başına elma düşüren ağaçlara… İpler de sızar aynı çatlaktan, ağaçlar da… Sen de, ben de sızar gideriz Sultan Süleyman’ın ardı sıra. Çatlak bu;

Ney’in sesi de sızar, Neyzen’in şarabı da


Daha kaç kez ayrılacağız biz?

Söyle bana…

Bırak “bir çatlağı onarmanın yüz yolu” nu yazsın kitaplar… Onarmak değil derdim, alışmak çatlaklara… “Herkes kendi çatlağını onarsa, tertemiz olur sokak” diye çıkmadım yola. Bir ayağı çukurda olmak değil,iki ayağı iki ayrı çatlakta olmak; yaşamak… Bırak çatlakları, sıvasız kalsın. Sen de bir gün, saklanır çatlaklara, oyun oynarsın…

Bil ki, henüz gözünden yaş bile sızdırmayan bir çatlağım ben…

Hesap bilmem…

Masallarla aram iyi olduğundan, rakamlarla aram iyi değildir benim…

Yine de

Daha kaç kez ayrılacağız, bilmeliyim…

Hesabını yapamam ben, bana sen söylemelisin…


Elbruz/2004

13 Eylül 2009 Pazar

Sevgili Öğretmenim,

Sana ilk görev yerinden; Gölpazarı’ndan yazıyorum. Satırlar arasında karşılıklı oturup birer kahve içmek, biraz söyleşmek, biraz dertleşmek, geçmişi anıp biraz tebessüm edebilmek için... Telefonların ceplerde taşınmaya, mektupların bilgisayarlarda yazılıp İnternet aracılığı ile yollanmaya başladığı gençliğinden, belki de ‘mektup’ sözcüğünün sadece kitaplarda kaldığı orta yaşlılığına bir selam yollamak amaç, bir ‘merhaba’ demek. Öğretmenim, sana otuz yıl öncesinden bir mektup almanın, zarfı özenle açmanın, satırları tekrar tekrar okumanın doyulmaz tadını hediye etmek için geldim.

Büyücüye...

Ben bir intihar artığıyım ve sen belki de bir intihara gebe...

Yaşamın en basit tılsımı, bir bardak çayın tadını keyifle bölüşebilmenin hazzı bizi aynı masada tutuyor, bir akşamüzeri. Dışarıda yağmur yağıyor. Az önce yollara bıraktığımız izler ıslanıyor. İzlerimizin üzerini kaplayan tozlar ıslanıyor. Şehir arınıyor; kimse bilmiyor.

Bilmiyorlar; ben bir intihar artığıyım ve sen belki de bir intihara gebe.Şekeri çayımıza, çayı hayatımıza katıp tatlandırıyoruz , bilmiyorlar...

Ben bir intihar artığıyım !

Bütün olamam artık, parça bile olamam. Yaşama yeğlenmiş bir ölümün ardında bıraktığı en yarım kalmış telaşım ben. İşte bu yüzden

11 Eylül 2009 Cuma

BİR YERLİNİN İTİRAFLARI-10

“Tak etti canıma bu maskeli balo
Bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri...”

Derya çığlık çığlığaa şarkı söylüyor. Aslında ben de çığlık çığlığa şarkı söylüyorum ama benim sesim duyulmuyor. İşte bu çok adaletsiz... Onun mikrofonu var, benim yok. İkimizde aynı şarkı sözlerini söyleyerek bağırıyoruz; ama herkes bana değil ona eşlik ediyor. İkimiz de derya’yız ama herkes onun derinliğine doğru yüzüyor. Ben bile...

“Çocuklardık
Parlak yıldızlardık o zamann...”

Sesimden rahatsız oluyor yanımdaki arkadasım. Kötü! Ben de biliyorum; ama şarkı söylemeyi seviyorum. Zaten onun sesi de pek güzel sayılmaz. Olsun, sesi güzel olmasa da olur. Konserden konsere duyuyorum zaten onun sesini. O bana mesajlar atıyor. Okuduğu bir kitapta

5 Haziran 2009 Cuma

Aylardan Mayıs

Aylardan Mayıs...
Belki de bizden başkasının bilmediği bir ezgiyle, topuklarını yere vura vura yağan yağmurlar bitti.. Güneş alnından öptü toprağın, rüzgar kıpırdandıkça sevda kokusu yaydı. Göçmen kuşlar yazlıklarını tamir etme telaşında. Yapraklar iyice yerleşti dallardaki yerlerine ve çiçekler ikinci deminde...
Aylardan Mayıs...
Bizim için gitmek zamanı...

Ne güzel bir ana-oğulduk biz! Ne güzel çıkardı hayata karşı sesimiz. Sen Sosruko, ben Seteney. Nasıl da benzerdi birbirine yüreklerimiz... Sen erkektin ben kız. Sen çok konuşurdun, ben az. Ben çok ağırbaşlıydım, sen yaramaz. Sen şiir yazardın , ben şiir okurdum; sen hayal kurardın, ben gerçeğini bulurdum; ben ağlardım, sen güldürürdün... Ağız dolusu bir gülümseme