5 Haziran 2009 Cuma

Aylardan Mayıs

Aylardan Mayıs...
Belki de bizden başkasının bilmediği bir ezgiyle, topuklarını yere vura vura yağan yağmurlar bitti.. Güneş alnından öptü toprağın, rüzgar kıpırdandıkça sevda kokusu yaydı. Göçmen kuşlar yazlıklarını tamir etme telaşında. Yapraklar iyice yerleşti dallardaki yerlerine ve çiçekler ikinci deminde...
Aylardan Mayıs...
Bizim için gitmek zamanı...

Ne güzel bir ana-oğulduk biz! Ne güzel çıkardı hayata karşı sesimiz. Sen Sosruko, ben Seteney. Nasıl da benzerdi birbirine yüreklerimiz... Sen erkektin ben kız. Sen çok konuşurdun, ben az. Ben çok ağırbaşlıydım, sen yaramaz. Sen şiir yazardın , ben şiir okurdum; sen hayal kurardın, ben gerçeğini bulurdum; ben ağlardım, sen güldürürdün... Ağız dolusu bir gülümseme
 koşardı sözcüklerinin peşisıra. Ellerini savurarak, geniş adımlarla voltalar atarak çabuk çabuk konuşurken sen, ben elimdeki kasnakta nakış işleyerek ve yüzüne baktıkça gülümseyerek dinlerdim seni. Bilmiyordum Mayıs ayının geleceğini...

Aylardan Mayıs ... Bizim için gitmek zamanı...
Sen atlı ben yaya... Bakmadın bindiğin atın üzerinde, dönüp bir kez olsun arkaya. Kimse sana yetişsin istemedin; ne beni, ne başkasını beklemedin. Doludizgin gittin uzağa...
Yalan! Ben atlıydım, sen yaya. Bu nedenle çabuk yoruldun, bu nedenle yerleştin ondört yaşına.

Aylardan Mayıs... Bizim için gitmek zamanı...
Sen güzeldin giderken, ben çirkin. Sarı dik saçların ve çekik gözlerinle kazındın hafızalara. Çocuk yaşına bakmadan bütün delikanlılara rakip, bütün güzel kızlarla kaşendin. Derler ki nazara geldin...
Yalan! Ben güzeldim, sen çirkin... İşte bu nedenle onca yıldır yüzünü bizden gizledin.
Aylardan Mayıs... Bizim için gitmek zamanı...
Sen yalnızlığa yolcu, ben ıssızlığa... Tek başına ateş çalmak yordu seni, tek başına tanrılarla savaşmak. Tanrılardan, ateşten ve savaştan kaçmak için yalnızlığa gittin sen, ben ıssızlığa düştüm...
Yalan! Sen ıssızdın Nartlar kalabalığında, ben yalnız. İşte bu nedenle yokluğun adsız...

Yalan ! Yalan! Yalan! Hiç yalnız olmadık biz , hiç kalmadık ıssız... Ne sen, ne ben, ne de diğer dostlarımız. Umudumuz vardı en yokluk zamanımızda. En keyifsiz anlarımızda senin gülüşünden sızıp bize bulaşan; en çocuk düşlerimize senin yüreğinde yataklık eden; yattığın hastane odasından bize doğru esip gelen umut... Biz hiç yalnız kalmadık; hiç ıssızlığa bulaşmadık... Yalnızlığı senden, benden ve yokluğundan habersiz evrene bıraktık...
Aylardan Mayıs... Bizim için gitmek zamanı...
Ne güzel bir ana-oğulduk biz. Ne güzel çıkardı hayata karşı sesimiz. Sen Sosruko, ben Seteney... Nasıl da birbirine benzerdi yüreklerimiz... Güzel olan ne varsa bize bırakıp gittin... Hep birlikte okuduğumuz son kitap burada kaldı mesela. Yazdığın şiirler , sana yazılan mektuplar, kaşenin olan bütün o güzel kızlar, boyadığımız cam fincanlar, oynadığımız oyunlar, geçtiğimiz yollar , seni hiç unutmayan dostlar... Ben burada kaldım. Bana senden gidişin kaldı, bir de her yıl gelip meydan okuyan Mayıslar... Bana senden gülüşün kaldı, bir de sonu gelmeyen yola çıkışlar... Bana senden ateş kaldı, bir de öfkesi dinmeyen tanrılar...

Aylardan Mayıs... Bizim için gitmek zamanı...
Belki de bizden başkasının bilmediği bir ezgiyle, topuklarını yere vura vura yağmurlar yağıyor içimde. Bak küçük mavi çiçekler suya doyuyor yüreğimde. Sen git; son on yıldır her Mayıs gittiğin gibi... Ben bu çiçekleri hafızamdaki gülüşünden sızan ışıkla besler, bahar bitmeden yetiştiririm hayata. Bir güzel Sosruko geçti bu dünyadan atıyla, onun da bahara gülüşü sinsin...

Elbruz /2004